KKÜ İTBF. Felsefe Bölümü +90 318 3574242 Dahili: 4114 sarp_mustafa@hotmail.com

Erdeme yönelik gerçekleştirilen hareketin amacı ise mutluluğu elde etmektir

 

Aristoteles açısından insana baktığımızda, ona göre doğal bir varlık olarak insanın doğası, madde ve forma karşılık gelen beden ve ruhtur.[1] Beden insanın maddi sebebini meydana getirir; fakat Aristo’ya göre insanın asıl doğası ya da diğer bir değişle formu onun ruhudur.[2] Ruh, bir ilke ya da tözdür.[3] Daha açık tanımıyla ruh, “bilkuvve olarak hayata sahip olan doğal bir cismin entellekheiası[4], yani formudur. 

Ruh madde değildir; aynı zamanda maddi şeylerin birleşiminden meydana gelen bir şey de değildir; ruh formdur, fiildir. Beden ise, ruhun maddesidir. Aristo açısından ruhun bedenle bağlantısı, görmenin gözle bağlantısı gibidir. Nasıl ki göz ve görme arasındaki ilişkinin maddesi göz,  görme ise onun formuysa; beden ile ruh arasındaki ilişkinin de maddesi beden, ruh ise formu olmaktadır.[5]

Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise, beden ve ruhun birbirinden ayrılmaz bir özelliğe sahip olmalarıdır.[6] Yukarıdaki göz ve görme arasındaki ilişkiyi içeren örneğe tekrar dönecek olursak; nasıl ki göz fiziksel olarak deforme olduğunda görmeden de söz edilemezse; bedenin çürüyerek yok olasından sonra ruhun varlığını devam ettirmesi de düşünülemez.[7]

Ruha sahip olmak canlı olmakla aynı anlama gelmektedir.[8] “Bir süjenin yaşadığını söylememiz için onda bu içeriklerden örneğin, zeka, duyulmama, yerel hareket ve dinginlik veya dahası beslenme hareketi, değişme ve büyüme gibi yetilerden sadece birinin bulunması yeter.”[9]

Bitkilerde böyle bir yeti vardır. Onlar bu yetiler ya da ilkeleri sayesinde büyüme ve küçülme özelliği gösterirler.[10]Onların sahip oldukları bu yeti Aristo tarafından, ‘beslenme yetisi’ olarak ifade edilmektedir.[11]

Diğer varlıklar beslenme yetisine sahip oldukları gibi ayrıca duyumlama yetisine de sahiptirler; bu özellikleri onları aynı zamanda isteme yetisine de sahip kılmaktadır.[12]  Örneğin hayvanların temelinde duyumlama yer alır; tüm hayvanlarda ortak olan duyumla ise dokunmadır. Dokunmanın ve buna bağlı olarak da duyulmamanın olduğu yerde haz ve elem halleri bulunmaktadır.[13] Haz ve elem hallerine sahip varlıklarda iştah söz konusudur ki iştah, Aristo’nun ifadesine göre, hoşa gidenin istenmesidir.[14] İşte bu ‘isteme’ özelliği hayvanı harekete geçiren ilke olarak karşımıza çıkar.[15] Hayvana ilerleme hareketini veren bitlilerin tek ilkesi olan besleyici yeti değildir. Çünkü ilerleme hareketin arakasında her zaman bir amacın bulunması gerekmektedir. Hiçbir hayvan bir şeyi istemedikçe ya da ondan kaçmadıkça; kısacası onu harekete geçmeye zorlayan bir şey olmadıkça hareket etmez. [16]

Bitkiler ve hayvanları ele aldıktan sonra canlı kategorisinin içerisinde yer alan ve diğer ikisinden daha üstün sayılan insana baktığımızda ise, onu diğer varlıklardan ayıran özellik olarak karşımıza onun sahip olduğu ‘akıl yürütme’ yetisi çıkmaktadır.[17] Zeka veya kuramsal yeti olarak da adlandırılan akıl yürütme yetisi, Aristo’ya göre tamamen farklı bir ruh cinsidir.[18]

İnsan doğal bir varlık olarak, bitki ve hayvanlarla ortak özellikler sahip bir nitelikte karşımıza çıkar. Yukarıdaki ifadelerden de anlaşıldığı üzere bu ortak özelliklerinden ayırarak; onu farklı bir varlık konumuna sokan ise ‘akıl’dır. Bu açıdan insan, akıl sahibi olan olarak tanımlanabilir. Ama bu noktada  ‘akıl sahibi olma’nın ne anlama geldiğinin de araştırılması gerekir. Yani araştırılması gereken soru şudur: ‘Akıl’lı olmak insanı nasıl bir ayırt edici özelliğe sahip kılmaktadır?

Öncellikle bu özelliğe sahip olan insanın, pasif olarak kendisinde bulunan aklını etken hale getirebilmesi şarttır. Ama bu yeterli değildir; burada ikinci olarak gerekli olan şey, etkinlik halindeki aklın kendi işlevini iyi bir şekilde yerine getirmesinin sağlanmasıdır.[19] Ancak bu iki durumu aynı anda gerçekleştiren kişi, akıl sahibi olma özelliğini taşıyan insan, olarak ifade edilebilir.

Aklın etken hale geçmesi ve kendi işlevini gerçekleştirmesinden ne anlaşılması gerektiği de önemli bir noktadır. Burada ifade edilmek istene şey, aklın erdeme yönelik edimde bulunmasıdır.[20] Bu noktada aslında insanın ayırt edici özelliği erdemdir denebilir. Daha önce Aristo düşüncesinde hareketin bir amacı olduğunu ifade etmiştik. İşte erdeme yönelik gerçekleştirilen hareketin amacı ise mutluluğu elde etmektir[21]; buradan insanın ereğinin diğer varlıklarda bulunan beslenmeyi ya da duyumsamayı elde etmekten farklı olarak; mutluluğu kazanmak olduğu sonucu çıkarılabilir.

Aristoteles ahlak görüşünde amaç ve araç olmak üzere iki farklı ‘iyi’den söz etmektedir. Kendisi için istenen ‘iyi’ amaç olarak nitelendirilirken, başka bir şey için istenen ise ‘araç iyi’ olarak ifade edilmektedir. Ona göre insanların peşinde koşmaları gerektiği iyi ‘kendisi için istenen iyi’ olmalıdır.[22] İşte burada sözü edilen amaç iyi, yani kendisi için istenen iyi ‘Mutluluk’tur. Böyle bir iyi, nihai amaç olan iyi, ruhun akıl ilkesine uygun bir şekilde etkinlik göstermesiyle elde edilebilmektedir.[23]

Ruhun akıl veya düşünme ilkesine uygun bir şekilde etkinlik göstermesi, onun ahlaksal erdemleri gerçekleştirmesi anlamına da gelmektedir. Bu erdemleri gerçekleştirmek ise, insanın ortada bulunmayı tercih etmesi demektir. Aristo’ya göre her şeyde kötüyü veya erdemsizliği temsil eden iki uçla, yani ifrat ve tefritle[24] birlikte bir de orta nokta bulunmaktadır.[25]  Bu orta, iyiyi yani erdemi göstermektedir. İnsanın, nihai iyi olan mutluluğa ulaşmasının tek yolu olan bu orta noktayı seçmesi ve iki aşırılığın ne olduğunun bilincine varması, akıl ilkesini aktif hale getirmesi ve böylece diğer varlıklardan ayrı bir varlık mertebesi kazanması anlamına gelmektedir.

Kısacası, yukarıda anlattıklarımızdan hareketle, Aristo’ya göre insan, ‘Akıl ilkesine sahip olan, onu aktif hale getirebilen, böylece ahlaksal erdemleri gerçekleştiren ve yine böylece ortayı seçebilen ve de son olarak mutluluğu kazanma çabası içerisine girendir’ şeklinde tanımlanabilir; ancak bu şekilde tanımlanan insanı, diğer varlıklardan ayırmak mümkün olmaktadır.

Akıl, hem Platon’da hem de Aristo’da ruhun ön plana çıkarması gereken bir yeti, bir yönetici ilke olarak görülmektedir.

 


[1] Muttalip Özcan, İnsan Felsefesi; İnsanın Neliği Üstüne Bir Soruşturma, Bilim ve Sanat Yay., Ankara, 2006 s.101.

[2] A.e., s.102.

[3] Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi, Aristoteles, C.III, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, s.211.

[4] Aristoteles, Ruh Üzerine, (çev. Zeki Özcan), Alfa Yay., İstanbul, 2001, s.?, (412 b 5).

[5] A.e, C.III, s.214.

[6] Aristoteles, Ruh Üzerine, (çev. Zeki Özcan), Alfa Yay., İstanbul, 2001, s.?, (413 a 4).

[7] A.e, C.III, s.214.

[8] Muttalip Özcan, a.g.e, s.104.

[9] Aristoteles, a.g.e., s.72, (413 a 20).

[10] A.e, s.73, (413a 30).

[11] A.e., s.78, (414a 30).

[12] A.e., s.78-79, (414a 30 – 414b).

[13] A.e., s.79, (414b 5).

[14] A.e., s.73, (413b / 413b 5).

[15] A.e., s.198, (433a 20).

[16] A.e., s.195, (432b 15).

[17] A.e., s.80, (414b 15).

[18] A.e., s.75, (413b 25).

[19] Muttalip Özcan, a.g.e, s.108.

[20] A.e, s.112.

[21] A.e., s.113-114.

[22] Ahmet Arslan, a.g.e., C.III, s.244.

[23] A.e., s.248.

[24] İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma, taşkınlık; Tefrit: Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumu. (Bkz. www.tdk.gov.tr, 29.10.2009).

[25] Ahmet Arslan, a.g.e., C.III, s.261.