"insan, insanlığını ‘Pratik Akıl’ ile kazanır"
18.Y.Y’nin son yılları ile 19.Y.Y’nin başları arasındaki dönme baktığımızda insan felsefesi açısından önemli bir ismin karşımıza çıktığı görülür: Immanuel Kant. Takiyettin Mengüşoğlun’a göre bir filozofun varlık ve bilgi teorisi; etik ve metafiziği; tarih felsefesi, onun insan hakkındaki görüşüne bağlıdır.[1] Özelikle Kant felsefesinde bunu açıkça görülebilir. Çünkü Kant’ın varlık alanında Fenomen ve Numen; bilgi alanında Apriori ve Aposteriori; ahlak alnında ise hürriyet, kişilik, ahlak kanunu ve eğilimler olarak ayrımlar yapmasının temelinde insanı akıl ve doğa varlığı olarak iki yönlü ele alışının yattığı görülmektedir.[2]
Kant’ta, insan, tabii varlıkla akıl varlığının bir birleşmesi olarak karşımıza çıkar[3]; bu düşüncesi onun varlık dünyasını ikiye ayırmasıyla ilişkilidir. Ona göre ‘Görünüş Alanı’ ve ‘Kendi Başına Varolan Alan’ olmak üzere iki ayrı varlık dünyası vardır.
Görünüş yani fenomenler dünyasının varlığının temeli, zaman ve mekâna dayanmaktadır.[4] Bu alan şartlara ve kanunlara bağlı, determine bir özelliğe sahip olan bir alandır. Görünüşler dünyasında hiçbir şeyin nedensiz meydana gelmediği görülmektedir.[5] İşte Kant, insanın bu görünüşler dünyasındaki yanına onun ‘tabi varlığı’ adını vermektedir. Yani insan, duyuları, idraki, heyecanları ve eğilimleriyle, tabi varlık alanına ait olan bir ‘Homo Phaenomenon’dur. Tabi varlık olarak insan, zaman ve mekan içindedir; bu yüzden de kausalite kanunlarına bağlıdır.[6]
Homo Phaenomenon olarak insan, canlı ve cansız tabiatın da bulunduğu varlık dünyasının bir unsuru olarak görülmektedir. Görünüşler dünyasında canlılığı onu cansız tabiattan ayırırken; organik olanın üstüne çıkaran hiçbir özelliği sahip değildir. Bu açıdan insan, fenomenler âlemine dâhil oldukça, önemi az olan ve yaşayan diğer hayvanlarla ortak bir değeri paylaşan bir varlık olmaktan kurtulamamaktadır.[7]
Fenomen insan, bu varlık dünyasında hayvanlarla ortak olan ve insanlığına has özellikte olmayan bazı eğilimlere sahiptir. Bu eğilimler sayesinde ise O, ‘kendini koruma’, ‘soyunun devamını sağlama’ gibi başarıları elde etmektedir. Bunlar insanın hayvanlığına ait olan eğilimleri ve başarılardır.[8]
İnsan, tabi varlık alanında bulunduğu; neden-sonuç bağına bağlı kaldığı; hayvani eğilimleriyle yetindiği sürece asıl insani eğilimlerinin sonucu olan ve onu hayvani varlığın üstüne taşıyan ethos, ilim, sanat ve teknik gibi başarıları gerçekleştirememektedir.[9]
Kant, insanın sadece tabiat varlığı yanının ele alınmasını ve buna bağlı olarak değerlendirilmesini bir eksilik olarak görmektedir. Eğer insana yalnızca bu açıdan bakılırsa; onun sadece ‘çoğalması’ ve buna benzer başarıları ön plana çıkarılmış olur; fakat insanı insan yapan, onun tabi yanının üstünde akıl varlığı olmasıdır.[10] Akıl varlığı yanının yadsınmasının insanı hayvandan daha alt bir mertebeye sahip kıldığı görülmektedir. Çünkü hayvana yaşaması için gereken her şey, tabiatüstü kuvvet tarafından verilmişken; insanın tabiat varlığı olmaklığı açısından birçok yoksunluğu kendinde topladığı görülmektedir. [11] Hayvanın, içgüdüler (instikler) sayesinde, yaşama hazır bir durumda bulunması sağlanırken[12]; insan tüm yeteneklerini yavaş yavaş geliştirmek zorunda bırakılmıştır.[13] Bu açıdan bakıldığında insanın, sadece tabi varlık olarak değil; aynı zamanda akıl varlığı olarak da ele alınması gerekir.
İnsanın ‘Akıl Varlığı’ yanı incelendiğinde karşımıza, ‘akıl’, ‘kişilik’ ve ‘hürriyet’ olmak üzere üç kavramın çıktığı görülmektedir. Bunlar insanın bir ‘homo noumenon’ olması için gereklidirler. Çünkü insanın, ‘Fenomen İnsan’ mertebesinden ‘Numen İnsan’ seviyesine yani hayvani yanının üstüne çıkmasına sebep olan onun bu üç niteliğe sahip olmasıdır.[14]
Kant, aklı iki yönlü ele alır. ‘Salt Akıl’ ve ‘Pratik Akıl’. Ona göre aslında insan aklı birdir fakat teorik ve pratik olmak üzere birbirinden farklı iki işlem alanına sahiptir. Bu alanların kendine özgü yasalara sahip olduğu görülmektedir.[15]
Görünüşler dünyasında başarılar sağlayan salt akıl yani aklın teorik tarafının ortaya koyduğu başarılar, hayvanlarınkine göre daha değerli başarılar olsalar da insanla hayvan arasında sadece bir derece farkının bulunduğuna işaret ederler.[16] Yalnız, insan aklı sadece teorik bir akıl değildir; yani insan tek başına teoriler kuran bir akla sahip değildir; aynı zamanda insan aklının pratik yanı da vardır. [17] Hayvanla insan arasındaki apayrılığın temelini ortaya koyan akıl, aklın pratik yönünü ifade eden ‘Pratik Akıldır’. Aklın bu yönü sadece insanlığa has olan bir özellik taşır. Bu açıdan bakıldığında insan, insanlığını ‘Pratik Akıl’ ile kazanır.[18]
[1] Takiyettin Mengüşoğlu, Kant ve Scheler’de İnsan Problemi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1969, s.9.
[2] A.e., s.9.
[3] A.e., s.9.
[4] A.e., s.16.
[5] A.e., s.17.
[6] A.e., s.18.
[7] A.e., s.19.
[8] A.e., s.20.
[9] A.e., s.21.
[10] A.e., s.14.
[11] A.e., s.10-11.
[12] A.e., s.11.
[13] A.e., s.12.
[14] A.e., s.21.
[15] Heinz Heimsoeth, Kant’ın Felsefesi, (çev. Takiyettin Mengüşoğlu), Doğu-Batı Yayınları, Ankara, 2007, s.69.
[16] T. Mengüşoğlu, a.g.e., s.24.
[17] H. Heimsoeth, a.g.e., s.68.
[18] T. Mengüşoğlu, a.g.e., s.24.